İngilizce başlık için baştan özür… Tepemin attığı bir anda yazmıştım. Sonradan sinirim geçince yayınlamadım yazıyı. Şimdiyse olayın kendisi için değil, ama iyi niyetle yapılan işlere zararı dokunan bir zihniyeti örneklemek için yayınlıyorum.
Vapur çıkışında, kalabalık caddelerde önünüzü kesen, konuşa konuşa sizinle birlikte metrelerce yürüyen yeşil tişörtlü çocuklar var ya, onlardan biri attırmıştı tepemi.
Greenpeace gönüllüsü gençlerden söz ediyorum. Ekoloji adına iyi bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, biliyorum. Kâr amacı gütmeyen sivil toplum örgütlerinin daima destekçilere ihtiyacı var, biliyorum. Bir sürü cahil, aklı bir karış havada, aksi, umursamaz insana sabırla laf anlatmaya çalıştıkları için, sık sık terslendikleri için onlara hep nazik davranmaya çalışıyorum.
Ama bazılarının dilenciliğe varan üslupları tepemi attırıyor.
Yaz başıydı. Moda’daki bir toplantıya (ve bir sonraki vapura) yetişmek için Bahariye’de koştururken peşime Greenpeace gençlerinden biri takıldı. Bana GDO’ya karşı yürüttükleri kampanyalardan ve bir ürün etiketleme sistemi getirmeye uğraştıklarından söz etti. Hepsinden haberdar olduğumu söyledim. “Peki bizi neden desteklemiyorsunuz?” diye hesap sordu. Halihazırda Greenpeace’i maddi olarak desteklemediğimi ama başka oluşumlar ve yöntemler vasıtasıyla aslında bu çabayı desteklediğimi söyledim. Karşılığında şunları dedi: Başka oluşumların, derneklerin vs. bu konuyla ilgili bir çalışması yokmuş; Greenpeace bu GDO kampanyasında başından sonuna yalnızmış.
Çocuk, bu bakış açısı yüzünden, belki de vermeyi düşünebileceğim desteği kaybetti. Doğayı, doğal gıdayı -her neyse- korumak kimsenin tekelinde değil. Kendini başkalarından ayrı ve üstün görmeye, izole etmeye başladığın an işler sarpa sarmaya başlıyor bana kalırsa.
Çocuk beni çoktan kaybettiğinden habersiz, bu kez de korkularımı sömürmeyi denedi: “Eğer bugün kanser olduğunuzu öğrenseniz doktora gitmeyi erteler miydiniz? İşte sizin yaptığınız aynen bu.” Ben burada özet geçiyorum; daha pek çok tehditkâr cümle sarf etti ve sonunda şunu demeye getirdi: “Bugün bize maddi destek vermediğin için yarın kanser olacaksın!” Korkutma stratejilerinden hoşlanmadığımı söyleyip yürümeye devam ettim. Ben sırf insanlara bu duyguyu yaşatmayı sevmediğim için burada Otopsi yapmaktan kaçıyorum, “takıntı yapmadan, paniğe kapılmadan” deyip duruyorum…
Neyse, paramı nasıl kullanacağım konusunda bir söz hakkı varmış gibi “Bu verilmeyecek bir rakam değil,” tarzı cümlelerle densizliği biraz daha sürdürdükten sonra, fikrimi değiştiremeyeceğini anlayarak “Peki, teşekkür ederim,” deyip yakamdan düştü. Öyle kötü bakıyordu ki, kafasındaki düşünce balonunda “Bana boşuna dil döktürdün, kanser ol e mi?” okunuyordu.
Bu yazdıklarım, Greenpeace’e yönelik bir eleştiri olarak alınmasın. Ama gönüllülerin üslubu konusunda yapılabilecek şeyler var belli ki.
İnandığınız davaları desteklemenin birden fazla yolu var. Örneğin GDO meselesinde:
Başlatılan kampanyaları imzalıyor ve duyuruyorsanız destek veriyorsunuz.
Ekolojik gıda satın alıyor, konvansiyonel tarım ürünlerinden uzak duruyorsanız destek veriyorsunuz.
Sebze-meyveyi mevsiminde tüketiyorsanız destek veriyorsunuz.
Hazır gıda tüketmekten kaçınıyor, evde yemek pişiriyorsanız destek veriyorsunuz.
Kendi bahçenizde bir şeyler yetiştiriyor ya da şehirde balkon bahçeciliği yapıyorsanız destek veriyorsunuz.
Yerel tohumları çoğaltıp takas ediyorsanız destek veriyorsunuz.
Bir de, (keşke bunu o delikanlı da okuyabilse) derdinizi etrafınızdakilere güleryüzle, tatlı dille anlatabiliyorsanız, ikna edebiliyorsanız destek veriyorsunuz.