Sizden gelen soruların arasında, “Boraks zehirli değil mi?” “Kül suyu güvenli mi?” veya “Zehirsiz ev diye bir şey olabilir mi?” gibilerine sıklıkla rastlıyoruz. Büyük itiraf: Zehirsiz ev diye bir şey yok.
Çünkü bütün bu soruların yanıtı, zehri nasıl tanımladığınıza bağlı. Gündelik hayatımızda hiç düşünmeden kullandığımız sıradan maddeler bile yeri geldiğinde zehir sınıfına girebiliyor. Mesela sofra tuzu, bir seferde çok fazla tüketilirse insanı öldürebiliyor. Saf içme suyu, aşırı miktarda içilirse “kafa” yapabiliyor. Yaşamımız için vazgeçilmez olan oksijen bile, kanda belli bir seviyenin üstüne çıktığında baş dönmesine, hatta bayılmaya yol açabiliyor.
Foto: chemicaloftheday.squarespace.com
Peki bu durumda neyi zehir kabul edeceğiz? Tabii bunun şaşmaz bir yanıtı yok. Ama bize yol gösterecek çok önemli bir kılavuz soru var: Söz konusu zehir ne kadar eski? Diğer bir deyişle, insanoğlu ne zamandır bu zehirle haşır neşir? 100 yıl mı? 200 yıl mı? 1000 yıl mı?
Bir zehir ne kadar eskiyse, o kadar güvenlidir diyebiliriz. Çünkü yaşlı zehirlerin sağı solu bellidir: Zehir etkisi göstermesi için gerekli doz nedir? Vücutta birikir mi? Alerjiye de yol açar mı? Duyu organlarını tahriş eder mi?
Oysa genç zehirler için bunu söylemek mümkün değil her zaman. Yalnız son 15 yılda keşfedilen/icat edilen yeni kimyasal sayısı, bu tarihten önce bilinen kimyasal sayısını aşmış durumda. Özetle, kullandığımız maddelerin çoğu bizden daha genç. Dolayısıyla bu kimyasalların uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz; vücutta birikip birikmedikleri henüz tespit edilmiş değil. Belki daha vahimi, doğa da bu kimyasallarla ne yapacağını bilmiyor. Yaşlı kimyasallar, uzun süredir ekosisteme karıştıkları için doğa bunları bertaraf etmenin yolunu bulmuş. Ancak yeni sentetik kimyasalların henüz etkili biçimde ekosisteme geri dönme şansı yok. Bu nedenle doğada birikiyor, biz de dahil olmak üzere pek çok canlıya zarar veriyorlar.
Oysa örneğin kafalarda soru işareti yaratan maddelerin başında gelen boraks için durum böyle değil. Evet, boraks hafif derecede zehirli. Sıçanlar için LD50 değeri 2,66 gr/kg. Yani 1 kg. ağırlığındaki bir sıçanın (baba sıçan) 2,66 gr. boraks aldığı takdirde ölme ihtimali %50. İnsan ve sıçan metabolizması aynı olmamakla birlikte, bu rakamı insan bünyesine uyarlarsak, 186 gr. boraks alan 70 kg.lık birinin ölme ihtimali %50. Sofra tuzu için LD50 değeriyse 3 gr/kg. Yani sofra tuzu aşağı yukarı boraks kadar zehirli!
Bir diğer ilginç “zehir” de kül suyu. Bu sıvı tercihen meşe odununun küllerinden, ama zorda kalındığında hemen her tür külden elde edilebilen bir alkali; yani asidin zıttı. Kuvvetli (derişik) kül suyu, cilt ve duyu organlarıyla temas ettiğinde kimyasal yanıklara yol açıyor; körlüğe neden olabiliyor. Ama insanların binyıllardır kullandığı bu sıvının, temizlikten tutun da, sofralık zeytin yapımına kadar pek çok kullanım alanı var. Binyıllar önce insanlar, kül suyunun sıvı yağlarla karışınca sabun oluşturduğunu keşfetmişler. Bu kullanımların çoğunda kül suyu, bir kimyasalla tepkimeye giriyor ve alkali özelliğini kaybederek güvenli hale geliyor.
Özetle, tıpkı doğadaki zehirli hayvanlarla birlikte yaşamayı bildiğimiz gibi, yaşlı zehirlerle de nasıl yaşanır, biliyoruz. Bu nedenle büyük endüstriyel kuruluşların imal ettiği yeni zehirlerle eskileri arasında bir tercih yapmak zorundaysak, oyumuzu eskiden yana kullanıyoruz.